Leipzig... Leipzig...




Leipzig... Leipzig... ya da Almanya... Almanya... mı demeliyim? Burası Amanya'nın bir sureti mi? Yoksa tamamen kendine has dokusu ve havası olan bir şehir mi henüz anlayamadım. Daha önce ve şimdi başka şehirlere de gittim ve gidiyorum. İstanbul'a döndüğümde Leipzig'de mi yaşadım demeliyim, yoksa Almanya'da mı?

Şehir merkezinin hareketliliği, yeri geldiğinde sukuneti, parkları, kiliseleri, yolları, eğlencesi, pasajları, başka hiçbir yere benzemiyor. Başka bir yere gittik mi, bizim Leipzig daha güzel diyoruz. Her seferinde buraya dönüğümde sanki evime gelmiş gibi oluyorum. Hiçbir şehirde buradaki havayı bulamıyorum. Alıştım sanırım. Ve sevdim ...

Opera binası
Leipzig, Saksonya eyaletinde bulunuyor. 500 bin kişi bu şehri yaşıyor. Bu rakamın yüzde 10'u sadece öğrencilerden oluşuyor.

Şehre ayak basar basmaz sizi görkemli tren istasyonu karşılıyor. Böyle bir şehre bu kadar güzel ve büyük bir tren istasyonunun olması şaşırtmıştı açıkçası beni. Burası aynı zamanda bir alışveriş merkezi. Yemek yiyebileceğiniz restoranlar da var.

Tren istasyonundan çıkar çıkmaz, karşıya geçiyorsunuz ve şehrin merkezine adım atmış oluyoruz. Merkez, daire şeklinde ve yerleşim yerlerinin bu dairenin etrafında yayılarak genişlediğini söyleyebiliriz. Merkezde, kiliseler, restoranlar, cafeler, iki büyük alışveriş merkezi (yine birbirine yakın yerlerde ve bu kadar küçük şehirde alışveriş merkezi olması şaşırttı beni), mağazalar, müzeler, seyyar Bratwurst'çular (sosisci - Nuraycım senin için yazıyorum :)) ve hayatımda yediğim en güzel sosis bunlar) ve aklınıza gelebilecek her şey. Burası gün boyunca devamlı olarak kalabalık. Güzel havalarda çok daha güzel olduğunu söyleyebilirim. Böyle günlerde adım başı bir müzisyen görmeniz mümkün. Ve onu çevreleyen bir kalabalık. Merkez, hep gürültülü, coşkulu, kalabalık ve neşeli.

Daireden çıkar çıkmaz, sessiz sedasız bir şehir başlıyor. Tek duyduğunuz gürültü tramvay düdüğü ve neden bu kadar çok çaldığını anlayamadığım polis ve ambulans sesi. Herkes ulaşım için ya tramvayı ya bisikleti tercih ediyor. Bisikletle bu şehirde yaşamak çok daha kolay hale geliyor. Bir yerden bir yere gitmek 5-10 dakikanızı alıyor. Bisiklet demişken Leipzig'in Almanya'nın en çok bisiklet hırsızlığı yapılan şehir olduğunu söylemekte fayda var. Sabah bir uyanıyorsunuz, kapının önündeki bisiklet parkında en az bir bisikletin ya tekerleğinin, ya gövdesinin yok olduğunu görüyorsunuz. Söküp öylece götürüyorlar. Kilit fayda etmiyor.





sokak müzisyenleri muhteşem









Kibarlık Leipzig'lilere özel mi bilmiyorum. Ama Almanların bu kadar kibar olduğunu bilmezdim. Nereye giderseniz gidin herkes sizi güleryüzle karşılıyor, iyi günler, merhaba diyişlerinde hep bir tonlama var. Çok yardımcı ve anlayışlılar. Ters insanlara rastlamıyor musunuz, her zaman. Ama yine de bu insanların kibar olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Şehir nüfusunun önemli bir kısmını öğrencilerin oluşturduğundan bahsetmiştim. Genelde ya yurtlarda, ki yurt şartları inanılmaz rahat, ya da ev tutarak farklı öğrencilerle birlikte yaşıyorlar. Yurtlar genelde şehrin merkezinde, rahat ve ucuz. Evde kalmak biraz daha masraflı olsa da sürekli yanında ve çevrende insan olması ve sürekli dil pratiği yapabilmek güzel.

Öğrencilerin hepsi, şehrin tek üniversitesi Universitat Leipzig'de okuyor. Leipzig Üniversitesi, tam şehrin kalbinde bir üniversite. Tek bir kampüsü yok. Fakülte ve binaları şehrin dört bir yanına yayılmış durumda. Şehrin herhangi bir yerinde her an bir enstitü, fakülte veya bina ile karşılaşabilirsiniz. Ve Leipzig Üniversitesi bu yıl 600'üncü yaşını kutluyor. 600'üncü yaşında yeni bir binaya da kavuşuyor. Şehrin tam merkezinde yeni üniversite binası inşa ediliyor. 2 Aralık görkemli bir açılış bizi bekliyor :PP

0 yorum:

Yorum Gönder