Almanlarla arkadaşlık


Buraya yazdım ya, Alman kızları çok güzel filan diye, bazı arkadaşların ağzının suyu aktı, "hhehe demek çok güzel, ben de geliyim oraya" filan diye. Gel anam gel, başımızın üstüne de, burada o işler o kadar kolay değil.

(Emin ne üzerine yazacağımı bu paragraftan sonra anlıyor, tırnaklarını yemek üzere elini ağzına götürdü bile...)

Çevremde ne kadar Erasmuslu arkadaş varsa, hepsiyle aynı dertten şikayetçiyiz: hiç alman arkadaşımız yok! Hepimiz Almancayı Almanlarla geliştirmek istiyoruz, arkadaş olalım istiyoruz, ne bileyim Alman kültürünü tanımak istiyoruz. Tamam aklınıza işin muzur tarafları da geliyor biliyorum ama kolay değil, gerçekten kolay değil öyle buralarda Alman sevgili yapmak.

(Alman sevgili filan da dedim tamam artık, Emin'in iki tırnağı şimdiden afiyetle yendi.)

Bir kere Alman arkadaş edinmek bile zor. Herkes kendi derdinde. Dersten derse koşuyorlar, öyle aman da sen yabancısın gel bir tanışalım, sana bu ülkemizin güzide yerlerini gezdirelim, şu enfes yemeklerimizden yedirelim, dersine yardım edeyim diye bir durum yok ortada. Bizim gibi değiller yani. Bir ortak arkadaş vasıtasıyla tanıştırılırsanız ilgileniyorlar, sıcak davranıyorlar, konuşuyorlar vs. ama bu tanışmayı arkadaşlığa döndürmek için bir çabanız olmazsa orada kalıyor, ileriye gitmiyor. Çünkü onlar çaba göstermiyorlar. Dolayısıyla arkadaş olmak böyleyken, sevgili olmanın ne kadar zor olabileceğini tahmin edebilirsiniz.

Erasmuslular arasında şöyle bir geyik dönüyor bir süredir: Biri sizi kahve içmeye davet ederse başka anlamları da varmış. Ya ne olabilir ki başka anlamı işte, alt tarafı kahve, sütlü şekerli vs. Yani benim aklıma başka bir şey gelmiyor. :)) Şimdi bu geyiği çok merak ettim ben, dedim Monja'ya sorayım. Yani ben edeceğimden değil de, bir gün olur da biri beni kahve içmeye davet ederse biliyim diye. (hehe) Bir de ne yapıyorsam yemin billah benden sonraki Erasmus öğrencilerine deneyimlerimi, gözlemlerimi aktarmak için yapıyorum. :PP

(Bir tırnak daha gitti:)))

Monja dedim, nasıldır bu işler buralarda sen bir anlatsana bana. Monja dedi, "Çok zordur. Bir kere Alman erkekleri çok korkaktır, öyle kolay kolay yanaşmazlar kızlara. Çünkü kızlar çok lanettir, hemen Hayır diyiverirler." Yani öyle, benimle kahve içer misin'in cevabı, yüzde 95 hayır. :)) Yani şimdi burayı okuyan erkek arkadaşlar, siz diyorsunuz ya Marmaris'te Bodrum'da bu işler hiç de öyle olmuyor, Alman kızlar çok cana yakın filan. Ama burası Almanya! Oraya tatil için gidiliyor, burada millet deli gibi ders çalışıyor! Başkalarının tecrübelerini de gözlemlerini de bilemem ayrıca ben gördüğümü duyduğumu anlatıyorum... Monja'ya dedim, ya arkadaşlık kurmak bile zor burada. Evet dedi, arkadaşlıklar kolay kurulmuyor, ama kolay da bitmiyor, uzun süre arkadaş kalıyorsunuz. Kahve olayını da anladınız işte, konuşmak kolay değil öyle, tanımadığınız birini kahve içmeye davet edince tabi ki yanlış anlaşılır!! Bir de çok çabuk dedikodu çıkabilirmiş hakkınızda, biri sizi biriyle kahve içerken gördü mü, birden yayılıverebilirmiş! Yani öyle bir Almanla oturdunuz, kahve içiyorsunuz filan, aman dikkat!

(Emin Alman erkeklerinin ne kadar korkak olduğunu öğrenince hafiften rahatladı, ama yazı burada bitmedi. hehehe)

Bir Alman kız arkadaş var, ismini söylemiycem, nolur nolmaz bir tanıdık çıkar, şu yazdıklarımı Google Translation'da çeviriverir, gerçi bir bok anlaşılmıyor ama olsun, kızın yuvası yıkılır. Neyse bu Alman kız arkadaşla bir gün konuşuyoruz, okulda çocuğun teki bunu durdurup çok güzelsin, seninle tanışabilir miyim filan demiş. Cesarete bak sen!! Bizimkine bayağı tuhaf gelse de, kabul etmiş, bir de üstüne iki şişe şarap yuvarlamış. O gün bugündür bunlar arkadaşlar!! Ama ne arkadaş! Çocuk kıza düşecek nerdeyse, kız da böyle bir kakara kikiri durumları. Ya kızım noluyor, ne iş diye sıkıştırıyorum bunu. Ay vallahi bir şey yok, filan diyor. Ama böyle çocukla konuşurken saçıyla oynamalar, bir kikirdeşmeler filan. :DD Çocuk da bir boka benzemiyor da, zeki ama, güldürüyor kızı. Ben sıkıştırdıkça ay valla yok diyor bu. Kimi kandırıyorsun diyorum, bir kere bırak şu saçınla oynamayı da inanıyim yani, diyorum kızım yeme beni. Diyemiyorum tabi, Almanca nasıl denir ki, Iss mich nicht, dont eat me.. :P Yani anlıycanız cesaretli Alman erkekleri de var. Hak da vermiyor değilim yani kıza, eşinden başka biri ilgileniyor, hoşuna gidiyor filan. Dünya üzerinde de tanımam yani, iki güleryüze, iltifata, iki espiriye gevşemeyen kızı... Bu benim görüşüm, kimse alınmasın, laf sokmaya kalkmasın, silerim :D

(Emin'in tüm tırnaklar gitti...)

Ya o değil de, geçen gün bir Erasmus partisinde, bizim Erasmuslulardan havuç suratlı bir kızı, bir Behlül'le gördüm, gözlerim yerinden fırlıycaktı. Yani çocuk gerçekten Alman bir Behlül! Kız da gerçekten böcek bir şey. Çocuk böyle bunun peşinden dolanıyor. Dedim herhalde kesin kardeşler! Ama aynı anadan bu kadar zıt iki tipin çıkmasına imkan ve ihtimal yok. Yok dedim ya, gerçek olamaz, arkadaşlardır kesin. Dedim, sen kızım Fransız mısın artık ne menem bir şeysin o Behlül'ü hadi bıraktım sevgiliyi nasıl arkadaş olarak ayarladın. Ağzım açık kaldı! Şimdi ben bunların ilişkisini çıkaramadım, gözüm fal taşı gibi sürekli bunları arıyorum orda burda.

Şimdi diyorsunuz siz içinizden Ebru orda ne bok yiyor diye. Valla bir bok yediğim yok! Sadece ortalıktaki Behlül'lere bakıyorum uzaktan uzaktan, sevap niyetine. Çok günah var diyorum, o yüzden. :P Zaten üzerimde çok baskı var. Bizim Erasmuslu Gökhan, "bak Emin abiye söylerim seni, bize gelmez bu işler, bakma" filan diye beni tehdit ediyor. :)))

Şimdi Emin'le ortak arkadaşlarımızdan biri de Murat. Emin'in dalış ekürisi. Murat da beni kıskandırmaya çalışıyor taa İstanbullardan. Bir kere bıkmadan usanmadan yaptığı şey msn'den bana "emin abi gel, burada sürüyle kız var, seni bekliyoruz" diye mesaj atıyor, sonra "ay pardon, sana mı atmışım, yanlışlıkla oldu" diyor. Ben de yazık gariban alınmasın üzülmesin espri yerini bulsun diye kızgın suratlar gönderiyorum. hehe. Emin'i de burda sürüyle yakışıklı çocuk var filan diye kıskandırmaya çalışıyorum. O da diyor, ben de Hale, Jale, Male bütün mahalleyi topluyorum şimdi eve, Murat da çağırıyor kolegalar var gel diyor, yok efendim Ukrayna'dan iş almış da Ukrayna'ya da bunu göndericeklermiş!!! Akılları sıra beni kıskandıracaklar!

Ya bir de birkaç senedir şöyle bir geyik var, bu iki dalış manyağı Ukrayna'da dalış okulu açacaklar! Ya diyorum siz o çok iyi bildiğiniz pusulalarla, bırak Ukrayna'yı Laleli'nin yolunu bile bulamazsınız! hehehe :)))))

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ya aynen ben de Londra'dayken İngilizler'le tanıştığımda bi şaşırıyodum nasıl oldu diye!... :) keyifli yazı..Aslıp

Adsız dedi ki...

Almanya'dan yeni geldim ve sanki o günlere geri döndüm.Gerçekten keyifli bir yazı.Teşkkürler..

Yorum Gönder