"Müslümanım", yanaşmayın!!

Bir gün okul bahçesindeyim. Bir zenci çocuk durdurdu beni. Bir şeyler bir şeyler söyledi, sadece Jesus Christ kısımlarını anladım. Dedim, he çattık işte durup dururken. Pek de bir nazik geri çeviremiyorum, durdum dinledim. Zaten Liepzig'de sokakta kim bir şey satmak, anket yapmak vs. isterse durup dinliyorum hepsini. Hiçbir şey anlamıyorum, he he filan diyorum.

Zenci çocuğa dedim ki sonra "ben Müslüman'ım". Nasıl bir Müslümansam artık. İftar sofrasında bira içerim, iki kelimeyi biraraya getirip dua okuyamam, Kuran'ın sadece bir kitap olduğunu biliyorum içinde ne yazdığı hakkında en ufak bir fikrim yok. Tek bildiğim "kadınları dövün"den ibaret olan kulaktan dolma bilgiler. İzlediğim filmlerden dolayı Hristiyanlığı bile daha çok biliyorumdur kesin. Bir gün olur da yurt dışında islamcı teröristler bir yeri basar da dua bilenleri öldürmezler diye şimdi şimdi en azından, ortaokulda öğrendiğim Fatiha bilgimi tazeleyim diye arada tekerleme niyetine söylüyorum içimden ...

Neyse çocuk anlatmaya başladı, işte "çok çalışıyoruz, derslere giriyoruz, koşturuyoruz, peki geriye ne kalıyor?" Ben hayatı yaladım yuttum ya bilmiş bilmiş "Hiçbir şey, sadece sevgi" diye cevap verdim. Tam da damarına bastım. Zaten "sevgi" dedin mi her dinden insanla anlaşırsın. "Heh" dedi "Evet sevgi, Tanrı sevgisi, İsa sevgisi". Şimdi bu İsa deyince ben tüm peygamberlerin, tüm dinlerin sevgisi (Bak bunu biliyorum en azından, Müslümanlık tüm dinleri kucaklıyor) diye düşünürken verdim cevabı: "Muhammed sevgisi, diğer peygamberleri filan sevelim" gibi Almanca bir şeyler saçmaladım. Diğer dinlerin peygamberleri hakkında da en ufak bir fikrim yok bu arada!! Zenci çocuk da demez mi "Ama sadece İsa hayatından fedakarlık yaptı, diğerleri yapmadı" Allahım dedim, sıçtık, tamam ben almayayım. Yani bu mudur, bu kadar mı? Hem sevgiden bahsediyoruz, hem kucaklayalım filan diyoruz; yani ben diyorum, o demiyor, hem de böyle karşılaştırmalar yapıyoruz. Yani hiç hoş değil, hiç değil!! Neyse bana bir kağıt verdi, her Perşembe mi ne toplaşıyolarmış, konuşuyorlarmış filan falan. İyi dedim, memnun oldum tanıştığımıza, hadi bana hoşçakal.

Yurtlarda ilan asılan yerlerde, posta kutularınızda hep "Yalnız mısınız, gelin bize, arkadaş olalım", "İngilizce mi öğrenmek istiyorsunuz, gelin ücretsiz öğretelim" filan gibi mesajlara, broşürlere, ilanlara rastlarsanız bilin ki misyoner bunlar. Ulan bu devirde kim kime ücretsiz bir şey öğretiyor!!

Bir de birkaç kişiden duymuştum, misyoner çocuklar yurtlarda kapı kapı dolaşırmış. Bir gün bana da denk geldi. Açtım kapıyı. Tek tip giyinmiş, saçlarını yana yalamış iki sarışın çocuk. Ay çok komikler, uniforma giymişler, armaları bile var. Bir de sırt çantaları, tam kolejli tipler. Sanki ikiz gibi aynı anda konuşuyorlar gibi sanki. Ezberlemişler ne diyeceklerini, yüzlerinde bir ışık, bir gülümseme. Jesus Christ'in güçük versiyonu mübarek! Yine İsa misa bir şeyler saçmaladılar. Ben yine "Müslümanım" diye yırtmaya çalıştım. Bu kez yine sordu "İsa'ya inanıyor musun peki" 'Uleyn siktir git' diye içimden geçiriyorum bir yandan, bir yandan da nezaketimi bozmadan ne yapsam da savuştursam diye düşünüyorum. Zaten iki kelime Almancayı biraraya getirene kadar onlar beyin yıkamaya devam ediyor. Ben de altta kalmyacağım, cevap vereceğim ya "Müslümanım işte, biz tüm dinleri seviyoruz" diye aklımda Almanca cümle kurmaya çalışıyorum. Neyse ki Monja evdeydi, bir hışımla odasından çıktı, "Müslümanım dedi işte duymadınız mı" diyerek kapıyı çocukların suratına şıraakkkk diye kapadı ve beni bu dumur durumdan kurtardı.

Bizim Almanca kursunda rahip bir adam var. Yani adam bayağı rahip, bildiğiniz. Bizim gibi kısa dönemliğine gelmiş, teoloji okuyor. Yani şimdi hiç imam bir arkadaşım olmadı, rahip de olması tuhaf kaçar, zaten bi boka inanmıyorum, bozar beni bu işler diye hiç yanaşmadım. Bir yandan merak ediyorum deli gibi, yani bu adamlar ne yer ne içer nasıl yaşar, bildiğiniz insan mı, yoksa kutsanmış filan mı, yukarıdakiyle konuşuyor mu filan diye... Geçen gün denk geldi, öyle ders saatinin başlamasını bekliyoruz. Sınavımız var, sohbet ediyoruz filan. Herkesle olduğu gibi sıra sen burada ne yaparsın, ne okuyorsun, nereden geldin, ne kadar kalacaksın sorularına geldi. Ben başladım anlatmaya. Ama rahip de buldum ya, böyle olaylara duygu yükleyerek de anlatıyorum. "İletişim okuyorum"un artık neresine duygu yüklediysem!! İşte dedim hiç dersim yok, kütüphaneye gidiyorum, çalışmaya çalışıyorum ama bir türlü konsantre olamıyorum, arkadaşım da yok zaten, herkesin işi gücü var, hocalar da hiç yardım etmiyor, yapayalnız kaldım öyle filan diye yani Leipzig'deki hayatımı iyice duygusallaştırarak bir güzel özetledim. Aralıkta yapacağım seyahatten bahsettim (sürpriz, sonra yazacağım) Rahip arkadaş bana dedi ki "Çok mut'sun" Allahım bu mut ne ola ki!! Almancasını anlamadım, İspanyolcasını söylettim, ama onu da anlamadım. Elini de kalbine filan götürdü, ben dedim herhalde çok içlisin, duygulusun filan diyo bana. Anaammm bir sevindim bir sevindim. Rahip bana duygulusun dedi, beni anlayan insanlar da var bu dünyada, zaten psikolog gibi bir şey bu rahipler ne güzel diye böyle bir mutlu oldum. Sonra rahip arkadaş benim bu kederliliğimden çok etkilenmiş olacak ki, akşamki teoloji öğrencilerinin partisine çağırdı. Ama bilmiyorum nerede olacağını ben sana mesaj atarım arkadaşın telefonundan dedi. He gelirim herhalde, siz bana mesaj attın ben gelirim filan. Sonra eve gittiğimde bir baktım meğer "cesaretliymişsin" demiş, he bu da güzel ya, içli daha iyiydi ama tamam cesaretliyim de kabulümdür.

Neyse akşam oldu, gittim bu partiye. Yazık telefonu da yok, arkadaşının telefonundan mesaj yazıyor. Ben de kontör yok, arkadaşımın telefonundan he geldim, ordayım diye mesaj atıyorum. İçler acısı yani durumumuz. Parti bir kalabalık bir kalabalık. Uleyn dedim ne çok teoloji okuyan var. İşte bizim kurstan çocuklar filan da orada. O anda çaktım hepsinin teoloji okuduğunu, o kadar ilgisizim ki kurslara; kimin adı ne, ne okur bir türlü belleyemiyorum. Bunlar beni bayağı bir sıcak karşıladı, bir sürü yeni insanla tanıştırdılar. Teoloji okuyanların biraz tuhaf olduğunu söylemeden geçemeyeceğim, ama Leipzig'de gördüğüm en güzel partiydi. Tabi bizim partiler gibi kimi nasıl götürsem, kim kiminle kırıştırıyor, şundan ne dedikodu alsam gibi durumları olmadığı için herkes hep birlikte eğleniyor. Kimse birbirine sürtünmüyor. Süper müzikler çalıyor, içiyorlar, dans ediyorlar. Rahip arkadaşa dedim, ya rahipler içer mi. Şili'de içiliyor, içmezsen ayıplarlar dedi. Biz de insanız dedi. Ne güzel dedim.

Rahip arkadaş bana yurtlarda değil de, teoloji öğrencilerine özel bir yurtta kaldıklarını, yabancı öğrencilere kilisenin hibe verdiğini fanlattı. Böyle şeylere korkuyla bakılan bir ülkeden geldiğim için çok ilginç geliyor tabi bunlar bana. Hep birlikte yaşıyorlarmış aynı binada. O yüzden herkes birbirini tanıyor. Ama inanılmaz kolluyorlar, koruyorlar birbirlerini. Bu grup süper hoşuma gitti.

Sonra gidelim dedik. Rahip arkadaşla tramvayı beklerken bir muhabbete daldık. Türkiye ile Şili karşılaştırması yapıyoruz. Almanların tuhaflıklarından bahsediyoruz. Ona tuhaf gelen bana da tuhaf geliyor. Şili ile Türkiye sanki aynı kültürden ülkeler filan gibi yani, o derece. Türkiye Şili'de çok ünlüymüş, ama bizi muhafazakar biliyorlarmış. "Yok ya hiç değiliz biz, çok az kişi türban takıyor" filan diye durumu kurtarmaya çalışıyorum. Muhabbet uzadı da uzadı sonra, hadi merkezde kahve içelim dedik. Ama tabi gecenin biri, açık kahve bulmana imkan yok. Starbucks akşam yedide kapanıyor. Ama yine imdadımıza gözünü sevdiğim McDonalds yetişti. Tren istasyonunda McCafe'ye oturduk, sohbet ettik. Ben yine bayağı bir şeyler anlattım, psikolog gibi kilit sorular sordu. Sonra dedi Tanrı sana yol gösterir filan. Psikologlar da dese ya Tanrı yol gösterir. Bir rahatlıyor insan bir rahatlıyor öyle bi rahatlama yani!

Sonra ben Mevlana'dan bahsettim. Mevlana hakkında da bir bok bildiğim yok da işte, Almanca iki kelimeyi biraraya getirene kadar zaten bir sürü şey anlatıyorsun. "Peki" dedi "ünlü bir sözü var mı bu Mevlana'nın". "Gel, gel ne olursan ol yine gel"in çürük Almanca çevirisini yaptım. "Vay be" dedi, "çok güzelmiş"...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Ebrucum yazıların süper! Okurken ordaymışım gibi bir his veriyor...Tebrikler...Nuray

bublogsilinmistir dedi ki...

Burada da ücretsiz akşam yemeği veriyorlar, ben de gidip yiyiyorum. Çarşamba günleri okulun karşısındaki kilisede çorba dağıtıyorlarmış, ona da gidebilirim :) Kilise,sinagog,cami farketmez. Sikizm diye bir dini bile öğrendim burada zira halkın %12si ona inanıyor.Ne arasan var yani ama parti yaptıklarını hiç duymamıştım, genelde huşu içinde yemek yiyorlar.Süpermiş seninkisi ;)

Yorum Gönder