Yemekteyiz

Burada yapmaktan en çok keyif aldığım şeylerden biri de yemek yapmak. Ama öyle kendim yapayım, kendi yiyeyim sevmiyorum. Mutlaka paylaşmalıyım. Mutfağımızın ne kadar zengin olduğunu göstermeliyim. İnsanlar parmaklarını yemeliler. Çok iyi yemek yaptığımından değil de, bizim mutfakta neye soğan, salça, baharat koyarsanız oluyor size Türk yemeği. Çok ayrı bir şey yapmaya gerek kalmıyor bazen.

Ne zaman yurt dışına çıksam da mutlaka yaparım. Almanya'da ve Çek Cumhuriyeti'nde kamp yaparken de yapmıştım yine böyle. Ama gerçekten çok komikti. Niyeyse hep zor şeyleri yapmayı seçiyorum. Almanya'da börek yapmıştım. Yufkayı nerden bulduğumu hiç hatırlamıyorum ama kamp yaptığımız yerde çalışan bir Türk vardı, ona sormuştum kıyma nereden alırım diye. Gel ben seni götüriyim, bunlar domuz yerler sana helal et alalım demişti. Ben de o kadar domuzum ki, yok ben domuz kıymasından da yaparım demiştim. Adam dumura uğramıştı, bir daha da yanıma yaklaşmadı. Ama becerdim ve böreği yaptım. Sonra Çek Cumhuriyeti'nde de çiğ börek yapmıştım. Ay o hamuru tek tek aç, tava da yok, tencerenin içinde tek tek kızart işkence gibi. Halbuki yap di mi şöyle türlü mürlü yesinler işte. Yok illa özel bir şey yapcam! Bir de Türk kahvesi götürmüştüm yanımda, ama cezve olmayacağı hiç kalıma gelmemişti. Ben de kepçenin içinde Türk kahvesi yapmıştım!

Buraya geldiğimden beri de elimden geldiğince yemek yapmaya çalışıyorum. Ama burada şöyle bir sorun var. Odalarda sadece bir sandalye var, dolayısıyla insanları davet edemiyorsunuz. Parti odaları var, içinde fırın, ocak, sandalye, masa filan var ama. Oranın da anahtarını almak ve yemek yapmak için tavasıdır tenceresidir yağıdır tuzudur tüm mutfağı oraya taşımak gerekiyor. Dolayısıyla uğraşmak istemedim.

Geldiğimizden beri insanlar kendi mutfağını tanıtmak için akşam yemek veriyorlar. Şimdiye kadar Macar ve Romanya mutfağına konuk olduk. Çok kayda değer bir lezzete rastladığımı söyleyemiycem. Bir keresinde de Annika ile Jirka beni öğle yemeğine çağırmıştı. Bir de yemek diyince öyle aklınıza, çorbasıdır, başlangıcıdır, sıcağıdır, pilavıdır, tatlısıdır gelmesin. Yok öyle bir şey! Çoğunlukla tek bir yemek ya da yemek ve tatlı filan oluyor. Hatta doymuyorsunuz, kimse ikinci tabağı alır mısın diye sormuyor. Türkler olarak biz de Sezgi ve Ezgi'lerde bir Türk gecesi yapmıştık. Herkesi çağırdık. Kuru fasülye, pilav, etli dolma sarma, cacık hazırladık. Rakı vardı tabi ki :) Herkesin dibi düştü, bayıldılar, tabak tabak yediler.

Ben de kaç zamandır yemek yapayım insanları çağırayım diyorum. Bir türlü ayarlayamadım. Monja'ya yapıyorum arada bir. Kendime daha çok pilav makarna filan yapıyorum. Ama o pek yemiyor. Zaten pilava, tel şehriye koymam pek bir garibine gitti. Onlar tel şehriyeye nudeln-makarna diyorlar çünkü. Nasıl yani diye soruyor bana, pirinci niye makarnayla yapıyorsun diyor. Arada Monja'nın uyduruk tariflerini deniyorum, birlikte yiyoruz. Hiç Monja'ya özel bir şey yapmamıştım şimdiye kadar. Geçen mücver yaptım, parmaklarını yedi. 4 kişilik mücveri 2 kişi bitirdik. Bayıldı.

Ama böyle kalabalığa yapayım filan istiyorum. Sandalye yok!! En sonunda Monja'nın gittiği bir hafta sonu dedim sen şu sandalyeni masanı filan ver, ben birkaç kişi çağıracağım. Verdi sağolsun. İspanyol arkadaşlar var, onları çağırmak istedim. İkisine de dedim, arkadaş da getirebilirsiniz, ama sandalye ile gelsinler.

Şimdi kaç kişinin geleceğini bilmiyorum, kendim de dahil en az 3 yapmalıyım. 2 kişi daha gelse, 5 kişilik olsun. Getirmezlerse kimseyi, ben yerim birkaç gün zaten kalanını.

Yurda yakın minik bir pazar var, Çarşamba Perşembe Cuma kuruluyor. Burdan patlıcan, soğan yeşillik filan aldım. Patlıcan yapmak istedim. Çok özledim, bir de ne Mensa'da ne başka bir yerde patlıcanlı bir şey yemedim hiç. Yani Almanlar bu patlıcanı nasıl kullanıyorlar mutfaklarında bilmiyorum.

Hoş benim için de çok fazla seçenek yoktu. Musakka yapayım dedim, çok eskilerden tecrübeliyim, o kadar yağ çekti ki, yemek yağlı olmasın diye patlıcanları ezerek yağlarını çıkarmıştım. Karnıyarık'a taktım uzun bir süre. Kesin dedim karnıyarık yapmalıyım. Hem görsel güzel, hem lezzetli. Ama tarifleri okuyunca buradaki patlıcanların boyutuyla çok orantılı olmadığını gördüm. Buradaki patlıcanlar, bizdekilerin iki katı. Tüm tarifler de Türk patlıcanına göre. Ya şimdi nasıl yarcam ben bu dev patlıcanları, bir de acı çıkarsa nasıl yiycez. Ayrıca fırın yok, nasıl pişircem. Neyse dedim patlıcan olmıycak. Ben en iyisi en iyi bildiğim şeyi yapayım: Köfte.

En iyi bildiğim dediğime de bakmayın yani. En son Çek Cumhuriyeti'nde yapmıştım Jirka ve arkadaşlarına. Ama elimde tarif filan yoktu. Taa oralardan Gülay Abla'yı arayıp tarifini aldım. Ama üşendim soğanları rendelemeye, kestim minik minik. Olmadı tabi, ağza geldi. Ama çaktırmadım, öyle yapılıyomuş gibi davrandım. Bir de hazırlarken Jirka'nın köftenin nasıl yapılacağına dair hiçbir fikri yok, ben bazı şeyleri sürekli yanlış yaparken hep düzeltti beni. Sonra fırına attık, sosu az geldi ama neyse yediler afiyetle.

Şimdi de ikinci köfte tecrübemi yaşadım. Köfteyi öyle kızartma filan sevmiyorum. Fırın seviyorum. Ama odalarda fırın yok, almak da yasak sanırım. Neyse dedim fırın yok ama yaparız herhalde bir şekilde, hiç olmadı kızartırım.

Sonra dedim, şimdi Kurban Bayramı arifesindeyiz. Git üşenme Türk sokağına, domuz etiyle olmaz, dana kıyması al. Zaten defter kabarık dedim ama alışverişe çıkar çıkmaz bir üşendim bir üşendim oralara gitmeye. Zaten kaç gündür deli rüzgar var burada. Bisiklet filan süremiyorum. En iyisi mi sen şu Rewe'ye git dedim, orada vardır bir ihtimal dana kıyması. Sonra gittim Rewe'ye, baktım kıymada indirim var, bu haftaya özel sadece. Ama domuz kıymasında!! Dana kıymanın fiyatı da iki katı. Bir süre tereddütte kaldıktan sonra ya dedim, herkes yiyor zaten, sen de yiyosun, e o zaman ne düşünüyosun. Neyse aldım ben bu domuz kıymayı. Eve geldim yapmaya başladım. Köfteleri hazırladım ama bu sefer nerede pişireceğim sorunu var. Monja'nın böyle büyük derin bir tavası var, bunda yapayım. Dizdim hepsini, hazır domates salçasını da bastım üstüne, koydum ocağın üstüne. Ocak da küçük tavadan. Elektrikli ocaklardan. Artık pişsin hepsi diye tavayı sürekli döndürüyorum filan komik oldu yani. Neyse bunlar hafif pişti, önceden hafif kızarttığım patatesleri de attım içine. Bunları alt alta üst üste bayağı bir süre ocağın üzerinde beklettim.

Sonra dedim ya bu patlıcanlar kaldı, mutlaka yapmam lazım, yoksa bozulur. Patlıcan sos yapmaya karar verdim. Kızarttım filan. Hazır domates sosuna da baharat filan koydum döktüm üzerine.



Köfte ve patates pilavsız olmaz. Dedim pilavı da onlar gelince yaparım. Bir de salata yaparız birlikte filan dedim. Zaten gelecekleri konusunda da hafif şüpheye düştüm. Konu hakkında çok konuşmadık çünkü. Endişelendim filan. Gelmezlerse kimleri çağırayım filan diye düşünüyorum bir yandan. Telefonum yok (bozuldu) kimseyi de arayamam, Facebook'a yazarım, yoksa kendi kendime yerim napayım dedim.

Akşam yediye yaklaşıyor. Beni aldı bir telaş, zar zor anca yetiştirdim köfteyi patlıcanı filan. Masayı hafiften hazırladım. Daha menümde mücver ve puding vardı. Ama yetiştiremedim tabi. Niye bu kadar çok çeşit düşündüğümü ben de bilmiyorum. İlla hepsinden tattırcam da tattırcam diye bir ısrarım var.

Neyse ki geldiler. İki kişi geldiler ama olsun. Ve parmaklarını yediler. İkişer tabak götürdüler. Patlıcan kızartmayı o kadar dandirik yapmama rağmen bayıldılar. Şarapla birlikte 5 kişilik yemeği 3 kişi neredeyse bitirdik.

Şimdi Aralık ayında Wilma'nın bir yemek organizasyonu var. Mensa'nın mutfağına giriyorsunuz, kendi ülkenizden bir yemek yapıyorsunuz. Sonra öğrenciler de sizin yemeğinizi 1 Euro'ya yiyorlar. Buna katılacağım hayırlısıylan :))

0 yorum:

Yorum Gönder