Ben bu sehre asik oldum

Lizbon...


Ben Almanca kurslarinda sinifin yan tarafinda duran Avrupa haritasindan gozumu ayiramiyorum. Ispanya planimi yaparken Madrid te tam 6 gunum var, napcam 6 gun orda diye kara kara dusunuyordum, iste bir Almanca kursunda gozume Madrid in yanibasindaki Lizbon takildi. Gitsem mi gitmesem mi derken Renfe den gidis donus biletlerimi aliverdim, hostel rezervasyonumu yapiverdim.

Cok erken saatte trenden Lizbon istasyonuna indim. Gece fena uyumadim ama yine de cok yorgunum. Sirt cantam o kadar agir geliyor ki. Sabahin korunde kahvalti etmeliyim, nereye gidecegimi napacagimi bilemedim. Cantayla cok fazla yurumeme imkan yok cunku. Tren istasyonunun karsinda bir kafe vardi, guc bela ne istedigimi anlattim, sosisli bir milfoyle bir bitki cayi ictim. Hostele çek in saat 14.00 de. O saate kadar ne yaparim diye kara kara dusundum. Sonunda dedim en iyisi hostele gideyim, en azindan cantami birakip gezebilirim. Hostelin adresini bulamadim haritada. Tren istasyonuna donup Turist Information a isaretlettim. Yuruyerek fazla surmez dedim, yollari sasirmasam cok daha kisa bile surerdi. Sonunda vardim.

Lisbon Lounge Hostel. Buraya rezervasyon yapmak konusunda en ufak bir tereddut yasamadim. Internet sitesi cok etkileyiciydi, ortam da dedim kesin superdir. Bir hostelin boyle olabilecegini hayal edemezsiniz. Genelde yatarsiniz, kahvalti edersiniz, ya da ne bileyim sosyallesme alani varsa insanlarla tanisirsiniz. Yataklar cok ucuz oldugu icin cok beklentiniz de olmaz. Ama burasi gercekten cok guzeldi. Bir kere cok sicak karsilandim, cok erken saatte giris yapmama ragmen dus aldim, havlu verdiler (ki genelde hostellerde ucretlidir), kahvalti ikram ettiler. Resepsiyondaki cocuk saat 1100 de ucretsiz tur olacagini soyledi. Super dedim dus alip ikinci bir kahvalti etmek icin bir bucuk saatim var.

Sonra tur rehberimiz Vanessa geldi. Bayagi kalabaligiz, yirmi kisi kadar. Cogu Amerikali. Birkac Alman, Italyan ve Brezilyali. Vanessa ile tramvaya bindik. Bizim Beyoglundaki nostaljik tramvaylardan. Eski sehrin (Alfama) bu tarafta bu tramvaylar calisiyor. Aslinda gidecegimiz yer cok uzak degil ama sehir hep yokus oldugu icin yurumenize pek imkan yok. Vanessa tramvayla bizi sehri gorebilecegimiz bir tepe noktaya cikardi, daha sonra yine tepe bir noktada bulunan Castelo de Sao Jorge (Sao Jorge kalesi) ne goturdu, son olarak Se Katedralini gorduk. Ogle yemegini, restoranlarin oldugu aksam canli Fado soylenen bolgede kuçuk bir restoranda yedik. Ben, Sangria esliginde "Bacalhav a Braz" (ben buna abraj diyeyim) yedim. Ilk basta kulaga tuhaf geliyor ama bu yemek balik, patates ve yumurta ile yapiliyor. Ve gercekten muhtesemdi, tek kelimeyle harikaydi. Internetten tarifini buldum, yaparim artik ;) Sonra sarap tadimina goturdu Vanessa bizi. Porto sarabi deneyecegiz. Trende ictigimle ayni. Porto/Oporto Portekiz in kuzeyinde bulunan bir sehir, sarap da burada uretiliyor. Bu sarap daha cok yemekten sonra tatli niyetine iciliyor. Daha once de dedigim gibi icimi cok guzel. 5 euroya bir sise alabileceginiz gibi 600 euroya da siseler var.

abraj

Ogleden sonra hostele donduk. Hostelde aksam yemegi de yapiliyor. 8 euroya çorba, yemek, salata, tatli ve sarap aliyorsunuz. Onceden rezervasyon yaptiriyorsunuz. Aksam yemeklerinin en guzel yani diger insanlarla tanisiyorsunuz. Yemekten sonraki program ise barlarin oldugu Barrio Alto. Iki Amerikali arkadas Arpen ve Jen, Italyan Michele, Brezilyali Pedro ve Alman Tania hep birlikte Barrio Alto turu yaptik. Burasi bana Bodrum u ya da ne bileyim Beyoglu nun arka sokaklarini hatirlatti. Millet ellerinde ickileriyle sokakta, barlar iceride durulamayacak kadar kucuk ve dolayisiyla cok sicak. Yer yer kucuk tavernalar ve restoranlar da bu sokaklarda. Biz de Mojito almak icin bir bara girdik. Alman usulune cok alistim tabi eurolari saymaya calisirken Michele napiyorsun sen filan diye kizdi bana, erkekler varken kizlar odemez dedi. Valla Michele bizde de ayni ama uc aydir Almanyada yasiyorum, anla halimi dedim. :)) Mojitolarimizla sokaklarda dolasmaya basladik, dans edilecek bir yer ariyoruz. Canli muzik calinan bir yer bulduk ama burasi da cok sicak ve cok kalabalik. Biz de hemen onunde takildik.

Barrio Alto da yaniniza zenciler yaklasir de bir seyler fisildarlarsa anlayin ki marihuanna satmaya calisiyorlar. Ama temkinliyiz, sabah Vanessa bizi uyarmisti genelde marihuanna yerine cay satarlarmis. Ot yerine minik bir torba bitki cayina 30 euro vermeyin yani. ;))

Sonra gece bitmedi tabi dedik Lux diye cok unlu bir kulup var oraya gidelim. Burasi boyle kapisinda kuyruk olan, istemezlerse sizi sokmayabilecekleri bir yer. Hayatimda dogru duzgun Reina Layla Sofia gormemis biri olarak, hadi dedim bir seferlik gideyim, gruba da uyuyim killik yapmiyim. Giris 12 euro, birer euroluk 12 tane bilet veriyorlar. Tabi ickiler cok pahali oldugu icin ancak bir tane alabiliyorsunuz. Tabi bu arada ben ictigim mojitolarin sayisini unuttum, burda da mojito istedim. Barmenler, muhtemelen hepsi gay, ve cok yakisiklilar. Muzik kulup muzigi ve bence hic iyi calmiyorlardi. Her tipten insan var iceride, playboy tipler de, bizim gibi meraklilar da. Ortam bir acayip, neon isiklar, dev boyutta uyku kanepeleri vs. Neyse ben burdan hic hoslanmadim, zaten aradan cok zaman gecmeden bizim gruptaki bir arkadasi korumaya calisirken az kalsin bodyguarlar tarafindan disariya atiliyorduk, basta ben! Bir de ustune barmen cocuktan azar isittim. Boyle bir muameleyi Istanbulda gormus olsaydim herhalde herkesi haslamistim. Cok kalmadik neyse ki, ama yolunuz Lizbona duserse gitmeyin, paranizla da rezil olmayin derim.

Ikinci gun Michaele ve Tania ile Belem e gittik. Belém Kulesine ciktik ve Padrão dos Descobrimentos (Keşifler Anıtı) orda fotograf cektik. Ama hava cok bulutlu, sahil kenari oldugu icin ruzgarli ve yer yer yagmus atistiriyor. Kuleye ogrencilere giris ucretsiz. Ama merdivenler cok dar, koordinasyon da olmadigi icin yukaridan inenler, asagidan cikanlar trafik cok sikisiyor. Biz gittigimizde bile kalabalikti, turistik zamanlarda nasildir kimbilir. Yorulduk ama Belem de modern sanatlar muzesi var, orayi gezelim dedik. Giris ucretsiz ama ben bu modern sanat denen seyden anlamiyorum sanirim, vakit kaybi. Sadece unlu fado divasi Amelia Rodriguez in sergisi vardi ve cok iyiydi, keske kendisini daha once dinlemis olsaydim dedim.


Belem Kulesi



Kesifler Aniti


Biz Michele ile yorulduk ve Tania yi muzede birakip hostele donmeye karar verdik. Karnimiz acikti, otobus duraginin tam karsisinda bir pastane vardi. Lizbon un unlu tatlisi Pastel de Nata dan alayim dedim ama o kadar kalabalik ki. Michele ile kuyrugu gorunce vazgectik.

Aksam hostelde Ispanyol kizlarla tanistim. Hostelin en guzel tarafi bu iste. Yeni insanlarla, sizin gibi gezginlerle tanisiyorsunuz, otelde boyle bir seye imkan yok. Kizlar yarin akvaryuma gideceklerini soylediler, iyi dedim ben de geleyim. Ya bu arada kizlarla sohbet ederken cok komik bir sey oldu. Birinin kedisinin ismi Ebruymus, Turkiye gezisi sirasinda bu ismi cok begenmis. Karsilikli dumur olduk tabi.

Ertesi gun akvaryuma gittik. Burasi o kadar guzel ki bayildim. Dalista gormedigim bir suru balik gordum. Gunlerden Pazar oldugu icin cok kalabalikti tabi, coluk cocuk herkes burdaydi. Ama yine de degdi. Hayatim boyunca boyle baliklari goremem.

Hostele donduk. Gitme vaktim yaklasti. Stres oldum tabi, aksam yemegine kalmadan tren istasyonuna bir bucuk saat onceden vardim. Bu tuhaf huyu da Emin bulastirdi. Kendisi her yere iki uc saat onceden gittigi icin ben de artik gidiyorum. Halbuki otur ye yemegini, atla metroya git dimi 5 dakkada. Zaten tren menusunu de fena sallamisim, cok pahaliymis.

Tekrak gorusmek uzere Lizbon diye uzulerek ayrildim. Daha her yerini bile gezemedim. Buraya kesilikle bir haftaligina gelmelisiniz. Ve yine Lounge da kalirim herhalde. Otel de dahil olmak uzere hayatimda hic bu kadar keyifli bir konaklama yapmadim.

Bu kez koltuklu vagondayim ama idare ederim, rahat cunku. Trende de neredeyse kimse yok, her yer bos. Yine bir Porto icmek icin Ricardoya ugradim. Biraz sohbet ettik, Ricardo dan Portekizlilerin ickisi Caipirinha ve Caipiroshka nin tarifini aldim. Ya bi de dedim su abraj nasil yapiliyor, buldum tarifini de sen daha iyi bilirsin dedim. Anlatti. Hazir Ricardo yu yakalamisken, peki Ricardo dedim su Pastel de Nata nin tarifini de versene gozunu seveyim dedim. Ricardo dedi ki o bir sirdir. Hahah Lizbon da tum pastanelerde bu tatlidan var Ricardo, iki kisinin bildigi sir degildir diye guldum :P Hayir dedi, onlar gercegini yapmiyorlar. Peki gercegi nerde diye sordum. Belem´de dedi. O sirada ahhhh oldum. Bir onceki gun Michele ile onunde cok kuyruk var diye girmedigimiz pastene!!! Lanet olsun!! Gercegini yiyemeden ayriliyorum Lizbondan. Ricardo dedim bana bir Porto daha!




Bol bol yedim, gerceginden degil tabi :(

0 yorum:

Yorum Gönder