Son yazı

Bonn'da günler televizyon izlemekle geçti. Sadece bir gün Köln'e gezintiye gittim, birkaç kez Bonn'un merkezinde dolandım, o kadar. Onun dışında hiç ama hiçbir şey yapmadım. Televizyon da öyle alman kanalı filan değil, bizim türk kanallarının avrupa versiyonu. Programlar aynı. Sabah mesela kuzen İris le başlıyoruz doktorum programıyla, çok faydalı bir programmış, ondan sonra 321 pişir, buradaki tarifler tam bana göre, ve sıkı durun sonra da Esra ceyhan ile evlen benimle. En eğlenceli program bu tabi ki. Esra ceyhan sunucuların sunucusu ilan ediyorum! Konuklar hayatının aşkını arayan insanlar, ama gerçekten çok komikler. Öyle her talibi beğenmezler, karşılıklı heyecandan ne konuşacaklarını bilemezler, tuhaf istek ve talepleri olanlar, illa pronoviastan gelinlik giycem gibi, muhafazar olmalı mutlaka eşim gibi. Fazla bağımlılık yapmadan kurtuldum sanırım. Bir başladınız mı kopamıyorsunuz çünkü.

Bizim kanalların avrupa versiyonlarında en çok reklamlar dikkatimi çekti. Bizdeki reklamlar gösterilmiyor tabi doğal olarak. Çoğunlukla avrupa'da yatırım yapan türklerin reklamları, türk marketleri reklamları, beyaz peynir, bakliyat, mobilya vs. vs. En çok dikkatimi çeken ise o kadar çok estetik ameliyat merkezi reklamı var ki, şaştım kaldım. Sonra zayıflama ilaç ot acaiberrymix gibi abuk subuk yuttum zayıfladım reklamları. Sonra Avrupanın dört bir yanındaki türk disko ve türkü evlerinin reklamları. Mesela Yıldız tilbe ve ferdi tayfur konseri vardı. Öyle konser salonu filan değil, düğün salonu benzeri yerlerde. En bomba reklamlardan biri de Doğuş ve ne üdüğü belirsiz almancı bir türk şarkıcının sunduğu gelin bize birlikte para kazanalım reklamı. Öyle bir çekmişler ki reklamı, Doğuş ekranın ortasında duruyor, öteki şarkıcı ise, güneş gözlüğü takmış böyle siyahlar giymiş biri, ekranın solunda duruyor, konuşurken de ekranın ortasına doğru kaykılıyor. Nasıl bir çekimse, hiç mi göz nizam yok anlamadım. İşte bu da herhalde üye kazandırma yoluyla para vaat eden uyanıkların kurduğu bir şirket sanırım.

Böyle kendi çapımda eğlendim. Teyzem beni bayağı bir besledi. Zaten Almanyaya geldim geleli bayağı bi kilo almıştım. Hazır yaz da geliyorken sahile inip spor yapmalı.

Ben burada kapıyorum Leipzig günlüğümü. Bir tane daha blog açayım yazayım da ismini ne koyacağıma karar veremedim. önerisi olan var mı?? :PP

kedi beni itti

ya bunu nasıl yazmayı unuttum istanbul dönüş yazıma :)) şimdi Eminin evine geldim. Bizim kedi var ya Çarşamba onu da deli özlemişim. Böyle sıkıp mıncıklamak, kafamı koca tüylerinin arasına gömmek koklamak filan istiyorum. Ama fareye benzemiş, çünkü traş edilmiş. Tüy müy kalmamış. Şimdi aldım ben bunu kucağıma, illa babasına gidecek her zamanki gibi, fazla mıncıklattırmadı kendini. Verdim Emine. Bu kez onun kucağındayken sevmek istedim. Ve ne yaptı küçük şıllık biliyor musunuz, patisiyle itti beni! Resmen patisiyle direndi bana. Artık Eminden uzaklaşıyim diye mi, kendi kucağıma almiyim diye mi, bilmiyorum? Küçük fare!!!!

Sonunda İstanbul

Sonunda İstanbul'dayım. Pazar sabah 1.35 teydi uçağım. Köln/Bonn havalimanından bindim. Teyzemin evi Bonn'da, havalimanına otobüsle 15 dakika. O yüzden ulaşmak çok zor olmadı. Çantalarım konusunda stres yaşadım biraz. Pegasus'un bagaj hakkı 30 kiloydu, evdeki tartıda tarttım tam 30 kilo. Kesin dedim bunların tartıları hassastır, daha fazla çıkacak. Paket paket çikolata götürücem diye teyzemde bazı giyisilerimi bıraktım. Aman zaten giysiden başka bol birşey yok bizde. Dünya kadar! Hiçbir yere sığdıramıyoruz. Neyse işte, bavullar da toplam 34 filan geldi ama bir şey demediler. Fazla gecikmeden kalktık. Emine demiştim, 4 te orda olcam diye ama Avrupa saatiyle söylemişim, o da havalimanına gittiğinde fark etmiş, o yüzden 1.5 saat beklemiş beni. Huyudur gerçi, erkenden gitmese olmaz. İndiğimde 5.30 filandı, zaten yolculuk boyunca uyudum, bir açtım gözümü istanbuldayım. Sonra eve gidip biraz uyuduk, öğlen de Emin beni anamın evine bıraktı.

Odam tahmin ettiğim gibi. Bizim eşyaların yanı sıra evdeki ıvır zıvırlar da odayı işgal etmiş. Anam börekler, zeytinyağlı dolmalar yapmış. Yapacak çok şey var, biraz stres de oldum tabi. Dolap ve kütüphane alınması lazımdı. Gittik dün Eminle aldık, dolabı kurduk. Eşyaları yerleştirmeye başladım. Ama bu işler çok el oyalıyor, bir hafta filan sürer herhalde.

Okula evraklarımı teslim etmeye gittim. Bir evrağım eksik çıktı. Erasmus koordinatörü hasta olduğu için benimle ilgilenmedi ve vereceği evrağı vermemiş oldu. Ben de almadan gelmiş oldum. Yine sinir stres bende. Mail attım imzala, gönder diye. Dallama bu Almanların hepsi!!!

Eve girmek için anahtarım yoktu. Özel anahtar, öyle gidip de kopyalanamıyor. Bu duruma da uyuz oldum ayrıca. Neyse işte otu boku şu anda stres yapıyorum. Alışmam zaman alacak.

Hocamı görmeye gittim. Biraz moralim düzeldi. Bitirelim tezini hazirana kadar, sonra seni doktoraya hazırlayalım dedi. Peki dedim.

Şimdi Leipzig macerası bitti de ben bu blogu yazmayı sürdürsem mi bilemedim. Ne yazıcam, istanbul maceralarımı mı? Yazıcak elbet bi şeyler bulur muyum acep?