Almanca

Benim bu Almancayla hiç aram olmadı. İlk ortaokulda öğrenmeye başladım. Sonra üniversite zamanında, iki dil ile kolay iş buluruz ayağına Goethe Institute'e gittim. Orada da sanki ortaokulda hiç öğrenmemişim gibi en baştan başlattılar. Rokko denen dallama bir uzaylıyla Almanca öğrendik. Azimle Grundstufe'nin 8'ini de bitirdim. Sonra beni kesmedi tabi, grup dersi filan almaya başladım. Ama hatırlıyorum, bir yıldan fazla nerdeyse kursa gitmişim, bu grup derslerinde bile doğru düzgün konuşamıyordum.

İlk Almanya ile münasebetim, Almanya'ya gönüllü çalışma kampına geldiğimde oldu ama burada da paso İngilizce konuşuyorduk zaten. Bir ay boyunca tek kelime Almanca laf ettiğimi hatırlamıyorum.

Daha sonra Almanca tiyatro maceram var, o daha da komik oldu. Biz çocuk tiyatrosu filan yaparken, güneye inelim, Almanca oyun oynayalım filan dedik. Ama bir gittik gördük ki, turistlerin hepsi Rus!! Şaka değil Ruslara Almanca oyun oynadık!

Öyle iş görüşmelerinde filan da çok işime yaramadı. Aman sen Almanca da biliyorsun, pek de güzelmiş diyen olmadı hiç. Ama bir iş görüşmesi için gerçekten feci Almanca çalışmıştım. Almanca hocamla oturup hazırlanmıştım filan, o kadar yani. Bana iş görüşmesinde sorabilecekleri tüm olası soruları listeledik, cevaplarını tek tek yazdık. Ama görüşmede yaptıkları şey şu oldu, üzerinde küvet resmi olan bir kağıt verdiler ve bunu Almanca tarif et dediler. Ben dumur tabi. Yani bildiğimiz küvet, neresini tarif ediyim. Yıkanılır, beyazdır filan. Bir bok diyemedim tabi. Şimdiki muzurluğum olsa, içinde seks yapma potansiyeli vardır, jakuzili olursa daha makbuldur filan diye saydırırım. :D Kılım zaten bu İK sorularına!!

İş hayatındaki ilk Almanca tecrübem, ve gerçekten hayatımdaki dönüm noktası, bir gazetede Almancacı muhabir olarak çalışmak oldu. Şimdi, bilen varsa yazmasın lütfen, ben de hangi gazete olduğunu söylemeyeceğim. Bir iletişimci olarak gazeteler hakkında ileri geri saydırmam hiç hoş değil. Ama üzerinden çok zaman geçtiyse de günahım kadar sevmem bu gazeteyi hala. Çünkü tek kelimeyle ağzıma sıçıldı. Yani orada çalıştığım süre boyunca ne sigara ne çay molası bile verdirmediler, sigara da içmem ya, olmayınca içesi geliyor insanın. Almış olduğum ve hala veremediğim tüm kilolar, burada yaşadığım stresten dolayıdır, bu böyle biline! Şimdi burada da iş görüşmesinde ben söyledim, çat pat Almanca bildiğimi. Her zaman yapamayacağım şeyleri söylerim, ben de insanım, elimden her iş gelir abi, her şeyi mükemmel yaparım diye bir şey yok hayatta. Kursu bitireli olmuştu bayağı ama dedim ben bunlara, geliştiririm ben bu dili, öğrenirim filan diye. Müdür daha işe başlamadan bana haber filan verdi, bunları yaz, bana mail at diye. Sonra, "ben habercilik hayatımda yeni başlayıp da bu kadar iyi haber yazan birini görmedim" diyerek bana bir gaz verdi ve çat pat Almancamla beni muhabir olarak işe aldı.

Bir gün yine böyle Almanca siteleri filan tarıyorum, bir Türk anne ile yapılan röportaj gözüme çarptı. Kadının çocuğu artık ne idiyse hatırlamıyorum, ben buradaki bir cümleyi "Oğlum Guantanamo'da işkence görüyor" diye bir güzel çevirdim. Sonra müdüre gittim, önemli bir şeydir bu kesin diye. Gözleri yerinden fırlayacaktı, neredeyse yazı işleri toplantısına uçarak gidecekti. Manşetten girecek bir haber, o kadar önemli yani. Neyse ki yılların getirdiği tecrübeyle, benim de dallamalığımı tahmin etmiş olacak ki, sen şunu bir iyice oku dedi. Ben bir daha oturdum okudum iyice, Guantanamo, işkence manşet filan yalan oldu tabi :DD Ay hatta Almanya'da Hannibal bozması bir adam vardı, onun haberleri çarşaf çarşaf Alman gazetelerinde çıkıyordu, bu haberleri de hep ben yazıyordum, sevgilisinin penisini nasıl kesip yemiş o anlatılıyordu. O sırada da üniversitede travestilerle ilgili bir ödev yapıyorum. Düşünün artık psikolojimi!! Ah bir de arka sayfa güzellerinin haberlerini ben yazıyordum, karı kız sitelerinin hepsine üye olmuştum o ara. Hala gelir bu sitelerden newsletterlar. Neyse artık bu maceram çok sürmedi, iyi ki de sürmemiş, kaderin bir cilvesiyle iletişimci oldum -(bu da ayrı bir hikayedir, belki bir gün anlatırım.) Neyse ben hala plan proje yapıyorum, bir gün gelcek ben bu gazeteyi satın alcam filan, -aynı insanlar artık orada çalışmıyor olsa da- herkesin burnundan getircem, dönüşüm çok boktan olcak filan diye :DD

Aradan gel zaman git zaman ben hiç Almanca konuşmadım, yazmadım, okumadım, TV bile izlemedim. Ta ki, piyangodan Leipzig çıkana kadar. Ben harıl harıl bir başladım Almanca çalışmaya. Sonra buraya bir geldim, oryantasyon kursundan önce test yaptılar, 100 üzerinden 51 aldım, neredeyse çok az Almanca bilenlerin arasına düştüm. Hatta ilk gün, senin adın ne, ne yemek seversin ile filan başladık, uleyn dedim nereye geldim. Ya diycem bakın ben gazete filan okuyabiliyorum, yani tamam bir sürü kelime var anlamadığım ama şu kelimeleri anlasam ben çözdüm bu dili diye, ama diyemiyorum. Dallama bir Amerikalı var, o yavşak İngilizce aksanıyla "bu ne ya, ben süper almanca konuşuyorum, çocuk oyuncağı bunlar benim için" dedi ve benimle neredeyse aynı puanı almış olmasına rağmen bir üst kura uçarak geçti. Ben geçemedim, kıllık yapmiim dedim, dikkat çekmiim, yabancıyım dedim, geçmedim. Sonra bitti bu üç haftalık oryantasyon kursu, sanki üç haftada süper öğrendim ya, dönem boyunca alacağım kursta bir üst kura kesin geçerim, şu teste giriyim kesin 75'i çakarım dedim. Test aynıydı, yemin billah aynıydı ve ne aldım: 56!! Yani üç haftada 5 soru daha iyi mi yapar duruma geldim diye bunalıma girdim. Ve ben daha önce hatalarımı öğrenmek için testi gözden geçirmiştim, aman ne işime yarıycak bi daha diyip 5 soruluk yalap şalap bakmıştım tabi!!

Neyse dedim, kaderime razı olacağım. 50 aldıysan da testten öyle 60lık kursa girmene izin vermiyorlar, öyle domuzlar. 50'lik civarda seçtim birkaç kurs, çok yüklenmiyim kendime dedim, zaten konsantrasyon sorunun var, azar azar al dedim. Dört tane mi ne kurs aldım. Haftada 1.5 saat hepsi. Gramer, 2 konuşma, yazma. Sonra gitmeye başladım ben bu kurslara. Daha ilk günden renk vermeye başladılar zaten. İsminin "yazma kursu" olduğuna bakmayın nasıl dipnot yapılır, almanca kısaltma nelerdir diye, türkçede bile öğrenmekte zorlandığım şeylerin almanca versiyonunu öğreniyorsun, öyle bir bok yazmıyorsun yani. Yazma kursunu, şimdi tez yazıyorum türkiye kurallarıyla, almanların kurallarını öğrenip de kafam karışmasın dedim bıraktım. Gramer desen, negatif cümlelerle başladık, daha bir buçuk ayda yeni bitirdik. Konuşma hadi bir nebze daha iyi.

Bir kursu saati uymadığı için başkasıyla değiştirdim, beterin beteri var, böyle lanet domuz burunlu bir karının kursuna düştüm. Hepimizi tek tek tahtaya kaldırıp konuşturuyor, alkışlatıyor filan. Fenalık geliyor içime. Bir de bu Almanlar domuz, bir şeyi yanlış söyledin mi öyle kibarca, ne dediğini tam anlamadım, bir daha tekrarlar mısın lütfen filan demiyorlar "söylediğinin tek bir kelimesini bile anlamadım" diye dann diye suratına söyleyiveriyorlar. Ben de karının inadına, düşünmeden saçma sapan konuşuyorum, yanlış cümleler filan kuruyorum bilerek. Ben bu karıya gircem artık, ramak kalmış, bilen bilir ne lanet olduğumu. Neyse dedim, gitmek zorunda değilsin, kavga çıkarma şimdi, bir de Almanya'da da adın çıkmasın. Ben bu kursu bıraktım. Sonra gittim koordinatör Kristin'e, yaw kristin ben biliyorum bu almancayı aslında, bakma 56 aldığıma, sen beni şu 75lik gramer kursuna da yaz nolur, zaten kalcam şurda 5 ay, bir üst grameri filan da tekrar ediyim dedim. Kristin kırmadı beni oraya da yazdı. Şimdi elimde kala kala üç kurs kaldı, 2 gramer bir konuşma, haftada 4.5 saat. Ama nasıl sıkıcı nasıl sıkıcı ölcem yani, öyle böyle değil. Sürekli saate bakıyorum, bitse de gitsem, kendimi kütüphaneye atsam diye. Düşünün yani kütüphaneye gitmek için can atıyorum!!

Bir yandan bizim Seda, kardeş, küçük olan velet, Almanyada harıl harıl her gün kursa gidiyor, ben daha B1 lerde sürünürken, hayatımın kaç yılını Almancaya adamışken :P, bana yetişti üç ayda. Bu velet daha İstanbuldayken "ich möchte einen köfte diyebiliyorum ben sadece" diye kendi kendine hihohaho diye gülerken, burada telefonda benimle almanca konuşuyor. Bir de üstüne, söylediklerimi düzeltiyor "şu fiilin yeri yanlış oldu, şu kelimeyi yanlış söyledin" filan diye. Ben artık kurslardan patlarken, seda B2 oluvercek, ben burdan höyyttt ablalar geçilmez diye uçucam sedaya! :D farmville'de de bana yetişti zaten!!

Valla kurs filan değil de, zaten 4.5 saatte bir bok öğrenilmiyo, ben en çok Monja ile konuşuyorum. Kızı fazla gördüğüm yok da işte, görüştüğümüzde de bayağı bayağı konuşuyoruz. Dinliyor beni, söylediklerimi düzeltiyor, açık ve net konuşuyor. Ama ben böyle öyle komik cümleler kuruyorum ki, yarılıyor kız gülmekten. Lavabo açacağını nasıl kullandığımı anlatırken "Lavabo açacağını döküyorum" yerine "Lavabo açacağının tadını çıkarıyorum", "Mumu yakalım" yerine "Mumu ateşe verelim", "Partide çok eğlendik" yerine "Partide çok ateşliydik" filan diye cümleler kuruyorum, kız geberiyor gülmekten.

Ya zaten bu yabancı dil denen şey şöyle bir şey, dil dile değmeden öğrenilmiyor kardeşim, bunu bilir bunu söylerim. İngilizceyi, İspanyolcayı nasıl şakır şakır konuşuyorum zannediyorsunuz :DD (Şimdi ben bunu yazdım ya, Emin İstanbul'da kurdeşen döker, yok valla aşkım bu Almanların hepsi domuz, hiç Almanca öğrenmeye niyetim yok, seviyorum seni :P) Yani o değil de, burada sürekli Almanca düşünmekten İngilizce ve İspanyolcayı da unuttum, ne zaman konuşmaya kalksam araya Almanca karışıyor...

Bu Almanların bir sistemi var, dil de öğrenseniz, üniversitede ders de alsanız illa sunum yapacaksınız. 10 dakika, tüm sunum tekniklerini uygulayarak böyle bir konu seçip anlatacaksınız. Konuşma kursunda sunum yapıyorlar, yani gerçekten hepsi çok sıkıcı. Bir de sizin kadar kötü konuşan birinden Almanca duymanız bir boka yaramıyor. Benim de bir sunumum var Pazartesi, daha önce yaptığım bir sunumu Almanca yapcam. Bir çocuk bulsam da çevirtsem diyorum hayrına. Yani tamam bu Almanlar hayır işi filan bilmez, bir kahve filan ısmarlarım artık napiim. Yok ya pardon, kahve de ısmarlayamam, niyesi de başka bir yazının konusu :D

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Kuşum ,

Takip ediyorum. Hakikaten beğenerek okuyorum.
Kendine dikkat et.

Emin

Adsız dedi ki...

aaghhaaaa haaa çookk eğlendim!!.. kısım işte demişin ya dil dile değmeden diye.. ben üç aydır bi almanla yatıp kalkınca senin 1 senede beceremediğini yaptım gitti:PP

bu arada emin abinin kommentindeki manalı "kendine dikkat et" de gozümden kaçmadı değil hanisi..mişşş:DDD

seda

özlem mete dedi ki...

seda çalışkan, azimli bir oğlak kendini adamış almanca öğrenmeye, yıllardır bu huyuna özenirim ama biz teraziler, ikizler olanlar anlayamıoruz nasıl bu kadar çabuk gelişme kaydediyor çünkü bizde konsantrasyon bozukluğu had safhada gerçekten o yüzden buna kafa yormamak lazım =) ayrıca lavabo açacağını uygularken belki bi yandan hoşuna gidio ve tadını da çıkarıosun sonra mumu yakarken aslında evet bi bakıma ateşe veriosun yada partide eğlenirken çok ateşli de olunabilinir bence. sonuçta zıttı bişi anlatmıosun dinleyenler mümkünse biraz geniş düşünsünler anlarlar aslında.. ben niye böyle sinirlendim onu hiç bilmiorum =)

bu arada
"farmville'de de bana yetişti zaten" cümlene hala gülmekteyim

//özlem//

Almanca Kursu dedi ki...

Almanca çok güzel ve ülkemizdeki insanlar için faydalı bir dil olacaktır

Yorum Gönder